Hindistan'ın bağlantısızlık kavramıyla ilgilenmesi, özellikle sömürgecilik bağlamında, iki kutuplu bir dünyanın askeri yönlerine katılmaktan kaçınma arzusundan kaynaklanıyordu. Bu politika, bir dereceye kadar uluslararası özerkliği ve hareket özgürlüğünü korumayı amaçlıyordu. Ancak, bağlantısızlığın evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımının olmaması, farklı politikacılar ve hükümetler tarafından farklı yorum ve uygulamalara yol açmaktaydı. Bağlantısızlar Hareketi (NAM) ortak amaç ve ilkeleri paylaşırken, üye ülkeler özellikle sosyal adalet ve insan hakları gibi alanlarda arzu edilen düzeyde bağımsız yargıya ulaşmak için sıklıkla mücadele ediyorlardı.
Hindistan'ın bağlantısızlık konusundaki kararlılığı, 1962, 1965 ve 1971 savaşları da dahil olmak üzere çeşitli çatışmalar sırasında zorluklarla karşılaştı. Bağlantısız ulusların bu çatışmalar sırasındaki tepkileri, ayrılık ve toprak bütünlüğü gibi konulardaki konumlarını vurguladı. NAM'ın barış gücü olarak etkinliği, anlamlı girişimlere rağmen, 1962'deki Çin-Çin savaşı ve 1965'teki Hint- Pakistan savaşı sırasında sınırlıydı.
1971 Hint-Pakistan Savaşı ve Bangladeş Kurtuluş Savaşı, Bağlantısızlar Hareketi'ni daha da sınadı; pek çok üye devlet, toprak bütünlüğünü insan haklarından üstün tuttu. Bu duruş, bu ulusların çoğunun yakın zamanda kazandığı bağımsızlıktan etkilenmiştir. Bu dönemde Hindistan'ın bağlantısız tutumu eleştiriye ve incelemeye konu oldu. Harekette önemli bir rol oynayan [Jawaharlal] Nehru, hareketin resmileştirilmesine direnmişti ve üye ülkelerin karşılıklı yardım taahhütleri yoktu. [33] Ek olarak, Çin gibi ülkelerin yükselişi, bağlantısız ulusların Hindistan'ı destekleme teşvikini azalttı. [34]
Bu zorluklara rağmen Hindistan, Bağlantısızlar Hareketi'nin kilit oyuncularından biri olarak ortaya çıktı. Önemli büyüklüğü, ekonomik büyümesi ve uluslararası diplomasideki konumu, onu özellikle koloniler ve bağımsızlığını yeni kazanan ülkeler arasında hareketin liderlerinden biri haline getirdi. [35]